27 Kasım 2012

Öykü Anlatıcısının Kamera Savaşları - Volume:1




Oldum olası öyküler karalamayı severim, bazısı bir yere çıkar bazısı çıkmaz sokakta alır soluğu... Ama vazgeçmem, kalem kağıtla buluşunca kelimelerim de birbiri ile buluşur. Severim böyle zamanlarımı, bir aşk gelir oturur yüreğimin orta yerine. Kelebekler mideme iner ivedilikle. Kanat çırpınışları arka fonda bir müzik olur, manzaramsa sahil kasabasında bir bank, güneş nedense sağımdan batmaktadır usul usul...  

***

Gittiğim yerlerde çevreme bakınırım, insanların sohbetlerine biraz kulak kabartır, duyduğum üç beş kelime ile öyküler yazarım üzerlerine... Severim yaşamın içinde olmayı. Dışına çıktım mı bir huzursuzluk kaplar bedenimi. Elimde fotoğraf makinesi varsa, gözüm hep vizörden bakar... 

***

Günlerdir girdim bir dehlize, battıkça batıyorum... Onlarca terim, kısaltma, teknik bilgi içinde boğuluyorum. Oysa her şey kalem ve kağıt gibi olsun istiyorum. Basit bir düzeneğe ihtiyacım var: Kamera... Teknoloji hızla ilerliyor, ihtiyaçlar da öyle... Durum bu olunca da üreticiler her geçen gün daha canlı renklerle, daha uzağı çekeni, daha gürültüsüz görüntü yakalayanı ve onlarca madde ile uzayabilecek listedeki değişimi piyasaya sürüp duruyorlar. Bir de az bilgi ve deneyimle ile denizin ortasındaki adaya kulaç atmaya kalkınca, benim durumuma düşüyorsun. İyi de nereden başlamalı...

Sorular basit:


İhtiyaç Nedir?
Yenisi Niçin / Neden gereklidir?
Yenisini alınca Nereye ulaşılmak isteniyor, hedef ne?
Yenisi Ne Zaman alınmalıdır?
Yenisi  Nasıl bir kamera olmalıdır?


İhtiyaç:
Seyyah bünyemin gördüklerini fotoğrafla da anlatabilmek... Öyle kurayım, bekleyeyim, bir program aracılığı ile sağını solunu temizleyeyim, olmayanı olmuş gibi göstereyim telaşlarında değilim. Olan biten neyse o, gözün gördüğü yani... 

Ne için:
Dedim ya gezerken gördüklerimi çekmek için; bir bina da olur bu, bir insan da, bir obje de... Kendim için çekeyim, çektiklerimi beğenirsem üzerlerine öyküler yazabileyim isterim.

Nereye ulaşacağım:
Öyle fotoğraf forumlarına, kritik meselelerine girmek niyetinde değilim. Yarışma yok, sergi yok, kısaca "fotoğrafçı" olmak gibi bir hedef koymuyorum kendime. Amatör dertleri olan bir anlatıcı olsam kafi gelecek bana. 

Ne zaman:
İşte bu kısmı çok mühim. Mümkünse bugün. Yok yok valla şaka, ille bir zamanı yok. Ama bu yıl başı hediyesi olsa güzel olur. Ayrıca her zaman çekim yapabilmeliyim. Gündüz de olur gece de, çamurun içinde de olur, denizin kıyısında da, karlı bir ormanın ortasında da. Uzantım gibi olmalı kameram, hep yanımda.

Nasıl:
Çok büyük olmasın, ağır olmasın, fonksiyonları karışık da olmasın. Hem yakınları hem uzakları çekebilsin. Derdimi anlatacak kadar canlı, derinlikli fotoğraflar çekebileyim yeter.


Aklımda bir kaç kamera şekillense de, geçici bir hevese onlarca parayı yatırıp, kenarda köşede bekleyen bir hobi kurbanı olsun istemiyorum aldığım kamera. Bir kaç gündür devam eden yoğun araştırmalarım sonucunda, daha kompakt bir kameranın benim ihtiyaçlarıma cevap vereceğini düşünsem de, birinin parası diğerinin özellikleri tam istediğim gibi olduğundan Canon EOS 600D ve Nikon D3200 arasında gidip geliyorum. Aslında bir de giriş -orta seviye denilebilecek Nikon D5100 var. Gördüğünüz gibi gidip geliyorum... Gidip geldikçe de, lenslerin önemini, değerini daha bi farkediyorum. Yani sadece bir kameraya sahip olmak değil mesele... O kameraya uygun lensleri ve diğer donanımları da bilmek, öğrenmek ve sahip olmak gerekecek. Çıplak bir kameranın ağırlığı yarım kiloyu buluyor. Bir de lens ki en az iki tane şart gibi... Asıl sorunsalım; diğer ekipmanlarla birlikte neredeyse kilolarla  ifade edilecek bir uzantıyı sürekli yanımda taşımak isteyecek miyim? Kendimi azıcık tanıyorsam, cevabım net ve yüksek sesle hayırdır. 

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum, daha küçük, daha fonksiyonel... Elimde iki seçenek beliriyor bu sefer de: Canon EOS M ve Samsung NX1000... Bu sefer de fiyatlar alıp gidiyor başını. O fiyata bunu alacağına şunu al diyenlerin hepsi gene dönüp dolaşıp digital slr kameralara yönlendiriyor beni. Kafam iyiden iyiye karışıyor hal böyle olunca. Dönüp dönüp okumaya başlıyorum ne varsa, ürünleri karşılaştırıyor, elemelere tabi tutuyorum. Bildiğiniz çok ama çok kafam karışık. 


Tablo aşağıdaki gibi bir hal aldı sonunda, sanırım zamanıdır ekran karşısından kalkıp pazara çıkmanın... Elbet elime yakışan bir tane bulurum içlerinden. Elime ve gönlüme...







2 yorum:

  1. aman allahım!!!!! birden alacakaranlık kuşağındayım zannettim... yani senin sayfana girdim ama oğlum orada da buldu beni ve anlatıyor diye düşündüm... aynı sözleri sızlanmaları modelleri isimleri.... ayyyyyyy... gerçekten kabus gibi.:)))
    Ben de bir zamanlar böyle olduğumu hatırlıyorum.. elimde fotoğraf makinem olmadan adım atmayışımı..

    Güzel bir uğraştır aslında.. baktığını görebilmek ve kimsenin göremediğini resmedebilmek..
    Güle güle kullan Evren'im.. yakışır sana.

    YanıtlaSil
  2. ah bi de alabilsem hasretimin senfonileri... dur dur anlatacağım daha olanı biteni. :))

    YanıtlaSil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...