31 Ocak 2014

Huzursuz Dingin Aksi Oksimoron

Uzun zamandır film izlemek konusunda tembeldim. Dikkat dağınıklığım pik yapıyor, filmin orta yerinde akıl listemin yapılacaklarına olmayacak işler sıralanıyordu. Hikayelerin içine bir türlü giremiyor, filmleri hızlandırılmış versiyonları ile x2 yaparak izleyip, yarın saate bir film sığdırıyordum. O filmlerden birinde duydum oksimoron kelimesini, -bir çocuğun babası ile paylaşabildiği nadir zamanların vazgeçilmez oyunuydu oksimoron kelimeler üretmek seyrettiğim filmde- daha öncede duyduğum ama gündelik hayatımın bir parçası haline getirmediğim bu kelime sonraki günlerde anlamsızca karşıma çıkmaya devam etti. Duymayana vikipedi bilgilendirmesi mevcut.

"Sessiz çığlık" en sevdiklerimden biridir, bugünlerde favorim "huzursuz dingin". Ruh halim tam da böyle olduğu için belki de... Bilmiyorum, hayatın acımasızlığını, haksızlıkları, yalanları anlamakta her geçen gün biraz daha zorlanıyorum. Sabrının taştığını söyleyen bir "iyi yürek"; çarem kalmadı eğer bu hayat bu kadar acımasızsa bu sefer "çeker vururum" dedi; bir tane ona, bir tane de kendime. Dondu zaman. "Saçmalama" kendi içinde bi oksimoron. 

Fotoğraf çekmeyi seviyorum, illüzyon gibi. Neyi nasıl göstermek istiyorsan fotoğraf işleme programları sana yol gösteriyor. Biraz daha sisli, biraz daha yeşil, biraz daha kalabalık, biraz daha renksiz... Sen ne istiyorsan "an" ona dönüşüyor. "Sanat" buradan bakıldığında nasıl da anlamsız geliyor. Koca bir "yalan" "gerçek"miş gibi sunulabiliyor. 

Hologram meselesine girip de gündelik hayatın akışına gönderme yapacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ya da ayakkabı kutularına, ya da son bir ayda 6000 polisin, onlarca savcının yerini değiştiren, "ileri demokrasi" anlayışındaki "bağımsız yargı" meselesine... Yok hayır bu konularda içimden bir şeyler konuşmak bile gelmiyor. Makro gündem içimde garip yaralar açmaya devam ede dursun, kendi mikro hayatımın da bu anlamda pek iç açıcı havadislerle dolu olduğunu söyleyemeyeceğim doğrusu. Bireysel olarak ben "dingin" bir dönemdeyim ama çevrem "huzursuz" onlarca gelişme ile her gün yeni bir "kal" ile güne başlayamama, devam edememe, uyuyamama ve uyanamama artık ciddi bir sorun.

Her şey yarım aklıyor... Mesela ne oldu "Öykü'ye" bilmiyorum, bu durum "ölü doğum" ile açıklanabilir mi ki... Bir de iddialı laflar ediyorum ara sıra:

okur açısından merak dozu önemlidir elbette devam etme isteğinde ama bir de yazan boyutu var ki, o merakın karşılığını tam olarak verebilme isteği işte insan bazen orada tıkanıp kalıyor.

Bak sen! dedim alaylı bir tavırla.  Sahi ne oldu öykülere... Yazar dediğin adamın sıradan bir hayatı olabilir mi? Hayır ben yazar değilim, yazan biriyim sadece.  Bunu daha önce de tartışmıştım kendi içimde; Dilsiz Gecelerin Sessiz Tanığı

Ne dağınık bi yazı oldu bu. Ne anlatıyorum ben. Anlatıyor muyum gerçekten. "Akışkan kıvamlı" kelimeler gelse aklıma. Yazsam "öykü"yü, ya da tamamlasam olanı biteni. 

Ah kadın! Oksimoron musun? Nerede kaldı güzelliğin, harcadığın onca çaba. Sahi nedir güzellik, sadece dış görünüşte kalakalırsa. Aman bu konuya da girmeyeyim çıkamayacağım nasıl olsa. Güzel olan ben değilim. Yani dışarıdan bakınca, ama bir kadın var çok güzel, dışarıdan bakınca... Ama yaptıkları, içinin aynası. Söyle bana ayna, neler olup bitiyor bu hayatta.

Ben Evren bu arada; huzursuz dinginim... Gene gelin, beklerim. 


görsel

3 yorum:

  1. Gene gelcez de niye yazmıyosun arkadaşıııım ?

    YanıtlaSil
  2. bak işte bu gaza ihtiyacım varmış, hemen yazıyorum bir yazı :))

    YanıtlaSil
  3. Filmin adını nedir acaba?

    YanıtlaSil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...