07 Nisan 2010

TELAŞSIZDI SEVMELER



Yağmur yağıyor
Abartısız ve telaşsız
Seni sevmek gibi
Ilık bir huzur
Yayılıyor
Kokusunu duydun mu çimenlerin
Ten kokuyor
Senin tenin
Özlediğim




06 Nisan 2010

DEVREN SATILIK

Ortadaki yalanı bul !
Kendine, arkadaşlarına, dostuna ya da hayatındaki insana söylediğin yalanı...
Hayattan çok şey mi istiyorum diyorsun ya; cevabı evet.
Evet, çok şey istiyorsun.
Bir enkaz devraldın sen, bir başkası tarafından enkaz olarak ortada kalmışlığına kapıldın en çok.
Kaderi değiştirme gücün var sandın yüreğindeki sevginle.
Oysa insan bir enkaza değil, bir değere sahip çıkmalı hayatta.
Bir enkaz ancak bir enkaz daha yaratır yanında, oysa değere sahip çıkmak, değeri bilmek, değer yaratır sonunda.




Anlatmış mıydım sana devren satılık köşedeki dükkanın hikayesini;

bizim mahallemizde devren satılık bir köşe dükkan vardı
yeri güzel, içi güzel...
kimse dikiş tutturamadı o dükkanda.
mahallede aldı yürüdü bir dedikodu:
perili, büyülü, kısmeti kapalı...
kim niyetine girse enkaz devraldığını biliyordu aslında.
ama her devralan da aynı umut: 'ben kaderini değiştireceğim bu köşe dükkanın...'

kim ne iş yaparsa yapsın, ne kadar para yatırırsa yatırsın, ne kadar kendini adarsa adasın, değiştiremiyordu köşe dükkanın kaderini...
oysa her gören aynı cümleyi kurardı, öyle güzeldi köşe dükkan;
'bu dükkan benim olsun bak sen o zaman gör, periyi, kısmeti...'
devralanlar için de durum farklı değildi;
'mirim adamıyorlar kendilerini, anlamıyorlar işten, sen 1 ver bakalım o dükkan 5 vermiyor mu'
ama olmuyordu işte, sen 5 versen de dükkan 1 bile vermiyordu.
dükkan bir süre uzun bir süre boş kaldı
camları kırıldı, sıvaları döküldü, çerçeveleri çürüdü
unutuldu gitti mahallelinin dilinde
nice sonra köşe dükkanı kiralamak isteyen bir adam geldi mahalleye,
yeniydi adam mahallede, geçmişini bilmiyordu ne köşe dükkanın ne de köşe dükkan hakkında söylenen dedikoduların
ve en önemlisi oranın bir enkaz olduğunun ayrımında değildi
bir değer olarak gördü o köşe dükkanı
farkına varılmamış bir hazine
umutlarını yükledi omuzlarına
karşılayabileceği en yüksek maliyetle girişti köşe dükkana sahip olmaya...
mahalleli durur mu, acımaya başladı adama;
vah zavallı dedi, ah aptal dedi, tüh kısmetsiz dedi...
adam hiç birini duymuyordu, hiç birini bilmiyordu, hiç birine şahit olmamıştı.
zaman içinde dükkanın kaderini değiştirdi adam.
köşe dükkanın aslında bir değer olduğunu kanıtladı.
farkında değildi hiç bir şeyin ve farkında değildi değiştirebildiklerinin
köşe dükkanı devralan niceleri gibi bir enkazı devraldığını bilmiyordu
fark ettiği ilk ve tek şey
köşe dükkanın bir değeri olduğuydu
ve değere sahip çıktığı için sonunda bir değer yarattı
___________________________________________________

Yüklenen anlamlar ancak zaman geçtikçe unutulur, değer ancak zamanı gelince bulunur,
yalan ortadaysa kaldırmak gerek, doğru önündeyse görmemezlik aptallık olur.


Sevmek yüklediğin anlamın, kişideki yansımasıdır... Yalansızdır, kavgasızdır... Bir önceki an'ın karbon kopyasını yaşıyorsan, çok şey istiyorsundur hayattan... Fark ettiğin halde devam ediyorsan, hayata kızma, çok şey mi istiyorum deme; filmler kaç kez seyredersen seyret senaryoları değişmedikçe aynı oyuncular tarafından oynanıyormuş gibi gelir sana ve bazen senaryoların değişmesi de yetmez, bazen filmin sonunu değiştirmek için başrol oyuncusunun da değişmesi gerekir...



________________________________
İlk Yayın Tarihi / Nisan 2009
Fotoğraf / Marcin Galazka

04 Nisan 2010

İÇİMDEN GEÇEN TRENLER


Fotoğraf / Robert Panas



Bir kağıt kalem alıp yazayım dedim içimden geçen trenleri
Lokomotif sendin
Vagonlarında bana hissettirdiklerin

Bir makas atıp kestin inancımı
Öldü yüreğimde salınan gelincikler 
Raydan çıktı diye bağırdı bir çocuk
Takla atıverdi vagonlar

Saçıldı duygularım orta yere
Sis çökmese toplardın
Toplardın benim olanları özenle
Ama sis çöktü gözlerine
Benim sandığın her bir kelime
Düşünden arta kalanlardı sadece
Vagonlarında onun kelimeleri
Yoluna devam ettin o gece
Öylece seyrederken gidişini
Bir kağıt kalem alıp yazayım dedim içimden geçen trenleri
Lokomotifini aşk yaptım
Vagonuna koydum kırık yüreğimi








ÇİLEKEŞ PASKALYA





Paskalya neydi?
Bir çörek değil miydi?
En güzeli Baylan'da yenmez miydi?
Sahi paskalya neydi?
Neden çilekeşti?



03 Nisan 2010

ÖYLESİNE BİR GÜN



yaşanmadı mı yaşandı
güzel anlar yok muydu vardı
ama ne bileyim
bir şey eksik

bir şey eksik kaldı
bugünlerde hep bir şey eksik kalıyor
içimdeki sese kulak versem bir türlü
vermesem olmaz

öylesine
ortada
öylesine
kararsız
öylesine
suskunum
bugünlerde

kelimelere vurdum kendimi
onlar bana vurmadan hemen önce

öylesine bir gündü işte





02 Nisan 2010

KAPIMDA ÇİÇEKLER




yaşam
hiç beklemediğiniz bir anda gülümsetir yüzünüzü

ve siz
ilk gençliğinizin festival açılışlarını
koltuğunuza oturmuş televizyondan seyrederken

elinizde festival programı
sinema gişelerindeki uzun kuyruklarda
yönetmenin sinema dili üzerinden ahkam keserken

günde üç filmi seyredip
aralarda
kahvenizi yudumlarken
 
filmden yola çıkıp
hararetli bir tartışmanın ortasında
yönünüzü dünya meselelerine çevirirken

ve geceyi
galatada rakı balık ile kapatırken
ya da
beyoğlunun arka sokaklarındaki salaş bir rock barda
bira yudumlarkenki

halinizi hayal ederken bulursunuz

yaşamın size sunduklarına
gülümserken
elinize
az önce kapınızda bitiveren
çiçeklerin dikeni batıverir

gerçek dünya böyledir
siz hayal kurarken
geçmişe dair
veya
geleceğe yönelik
şimdi
kendini hissettirir

şimdi
gül bahçesinde olmak gibidir

ya
güllerin çiçeklerini görür sevinirsiniz
ya
dikeni elinize batar üzülürsünüz




CENNETİN CEHENNEMİ




Yazı yazacaktım üzerine, cennetin üzerine...
Cehennemi yaşayan cennetin dramı üzerine...
Cennet fotoğrafı aradım.
Şunu buldum


Fotoğrafa daldım
Düşünceler uçuştu
Soldan sağa
Yukarıdan aşağıya

Kafam dağıldı
Zaten ağrıyordu
İçim ufacık bile kırılsa
Uykularım düzensizleşiveriyor benim
Uykularım düzensizleşince, harman oluyor günüm

Cenneti yazacaktım oysa
Henüz 13'ünde evlendirilen
Hergün dayak yediği kocasından 20 yıl sonra boşandığı için
Geriye kalan altı kardeşi tarafından dışlanan Cenneti

Komşusu tarafından kandırılıp
Evli bir adama peşkeş çekilen
Ve hamile kalan Cenneti

Cenneti yazacaktım ben oysa
Cehennemi bilen Cenneti

Oysa, anası adıyla yaşasın diye düşünüp Cennet koymuş ismini
Ne bilsin kadıncağız ters tepeceğini

Cenneti anlatacaktım size
Cenneti
Fotoğraf kafamı karıştırmasa
Cehennemini anlatacaktım bir de
 Cennetin Cehennemini


 _____________________________________________________

Eve erken geldim, televizyon kanallarında dolanıyorum. Evlendirme programlarından birinde denk geldim Cennet'e. Cennet'in, hikayesi doğrudur değildir bilmiyorum ama Cennet gibilerin sayısının yüzlerce olduğunu biliyorum. Cennet 2 aylık hamile... Cennet çocuğunu aldırsın diye haykırıyor izleyici. Psikolog onaylar bir tavırla kafa sallıyor. Ben şaşıyorum. Bir insanın üzerinden, bir insanın yaşanmışlıkları üzerinden, güya empati kurarak tepki veren insanları anlayamıyorum. Cennet, doğru söylüyordur, yalan söylüyordur bilemem, fakat bekara karı boşamanın kolay olduğunu biliyorum. Cennetin seçiminin kolay olamayacağını seziyorum. Cennet gibilerin yaşamının çok zor olduğunu görüyorum. İçimde bir yerin kendi yaşamıma sevinirken, nicelerine çok ama çok üzüldüğünü hissediyorum. İçimdeki yeri avucuma alıp, az sonra dalacağım derin olmasını dilediğim uykuma yol alırken, şarkıyı mırıldanıyorum.


sebnem ferah ünzile